Kurt - Serdar DARGIN
KURT
Ay gökte mavimsi bir renk almıştı o gün. En güzel rengi, en güzel hali... Gözlerini hiç kapatmak istemiyordu Kurt, hiç uyumak istemiyordu. Ay gökyüzünde ışıdığı sürece, kalmak istiyordu bulunduğu o yüksek kayalıkta. Üzerine vuran Ay ışığı, gri rengini gümüşe çevirmişti Kurt’un. Gümüş gibi parlıyordu kayanın üzerinde.
Yüreğine sığmıyordu özlemi, uzaklığı Ay’ın. İsyan ediyordu yere çakılıp yaşamak zorunda olduğuna, kanatsızlığına isyan ediyordu. Hani adım atabilecek olsa göğe, hani kendine çekmese kıskanç yerküre; ayakları kırılana kadar koşardı ulaşmak için sevdiğine. Bu yolda öleceğini bile bile, bağlanarak kör bir ümide… Bütün bu düşüncelerle bulanıp kararan kalbine Kurt’un; Ay, ışığını gönderdi üzülmesin diye. Coşkun ırmakların berrak sularıyla yıkanmış gibi akpak oldu deli Kurt’un dem bilmez gamlı yüreği. Uludu, kafasını kaldırarak bir şiir gibi, bir türkü gibi uludu. Yer gök duydu Kurt’u, onun kederi yerin göğün yüreğini dağladı. Ay ağladı, aydınlık ağladı. Bir daha uludu Kurt, bir daha… Güneş doğup Ay uyuyana kadar…
Ertesi gece zifiri karanlık çökmüştü kurtlar ülkesine. Ay görünmüyordu gökyüzünde. Kara bulutlar karanlığa gizlenmiş ve gizlemişlerdi Ay’ı. Kurt o gece sabaha kadar Ay’ın görünmesini bekledi. Yağmur yağdı üzerine, rüzgar esti. Seller yardı dereleri, ağaçlar kırıldı. Islandı Kurt, üşüdü… Lakin, Ay görünmedi.
Günler, günleri kovaladı; haftalar, haftaları… Yağmurlar yağdı üzerine, karlar... Ayaz istedi Kurt, mah yüzünü göstersin diye yar. Ayazın soğuğunda ısınmak istedi Kurt, yüzüne gülerken Ay. Her gün daha kalınlaşdı bulutlar, her gün daha çok… Uludu Kurt yine, uludu alabildiğine. Yer ağladı, gök ağladı… Pişman oldu kara bulutlar; ağladı, felç indi dizlerine, codar oldular; gidemediler.
Börü Dağı’na daldı Kurt’un gözü. Börü yiğittir, Börü zalımdır, amansızdır… Geçit vermez yiğitlere. Hiçbir pehlivan dize getirememiştir onu, Börü’ye giden hiçbir Kurt geri gelememiştir. Lakin, yalnızca Börü delip geçer kara bulutları. Kurt kararlıydı; güreş tutacaktı koca Börü ile… Yenilgisiz Börü’yü dize getirecekti, ve o zalımın doruğunda bulutların üstünde bulaşacaktı gecelerin prensesi ile…
Yine Ay’sız bir gece vakti Kurt, meydan okudu Börü’ye. Önce uludu uzun uzun. Bir veda türküsüydü bu dostlarına. O çıkarken yola dostları da ona uludular, yeri göğü inlettiler sesleriyle. Börü titriyordu, korkuyordu adeta; çünkü, bu bir yiğitlik türküsüydü, bir koçaklama… Gitti Kurt, kayboldu sisin içinde…
Ertesi gün güneş açmıştı kurtlar ülkesine, ve Ay geri gelmişti gecesinde. Işıl ışıl yuyordu gecenin karanlığını, ağartıyordu. Pırıl pırıl parlıyordu sular. Ay’ın şavkı vuruyordu gözlere, denizlere… Yalnız, bir eksik vardı kurtlar ülkesinde, yeri dolmayan; bir yolculuğa çıkmış, dönüşü olmayan.
Serdar Dargın