Dene-me - 3
Dene-me - 1-2-3
Bana her yazdığım/yazacağım makaleye neden hep, öncesinde sayfalarca girişlik yazmışçasına, pat diye ortasından başlıyor olduğumu soruyorlar. Bunu okulda üzerine insanların isimlerini kazıdığı sıralarda biz insanlara öğretilen, giriş-gelişme-sonuç öğretisinin dışına çıkmak, bu düzene karşıt duruş sergilemek amacıyla yapmış olduğum sanılabilir. Sanılmıyorsa da sanılsın, tabi her ne kadar asıl amaç tam olarak bu olmasa da. Yok, çünkü asıl amacım okurun götünü rahata alıştırmamak olsa gerek. Ne o, siz zahmet edip, o zavallı (=özür dilerim) gözlerinizle, bir yazıyı okuyup, ve yine yattığınız yerden çok büyük zahmetlere girerek bu yazıdan anlam çıkarmaya çalışacaksınız, yazar dediğimiz adam da bir soytarıdan farkı kalmayarak şekilden şekile girecek altı üstü iki kelimeyi anlatabilmek için ve siz de bu soytarıyı hiç umursamayacak, ona gülüp geçeceksiniz öyle mi! Hiç kusura bakmayın beyler (= dişici - dişi cinsini savunan - ve karşı tarafı ezmeye çalışıp da bunda başarısız olan duruşumla sesleniyorum size), ben o pek ünlü deyimdeki, kendisi bal, yüzü sirke satan huysuz bir satıcıyım o kadar. (=tezgahın bomboş olduğunu anlamanız uzun sürmeyecek o başka)Böyle bir giriş paragrafından sonra ne söylemeye çalıştığıma geçeyim. Esas niyetim konuyu insanın nasıl biri olduğuna getirmekti ama konuyu dağıttım, bir türlü oraya gelemedim. İnsan, tam bir acizliğin ürünüdür. Her seferinde yaratılmışların en üstünü (!) olduğunu dile getirmesi de bu yüzdendir. Bundan öte en aciz insan türünün, dünyadaki en iyi ve en kötü insanlar olduğunun da altı çizilmelidir, bakın yine aynı şeyi yapıyorsunuz, oturup bunun üstünde düşünmek yerine, benim kostümümü giyip soytarılık yapmamı bekliyorsunuz, ama yine de durum şu: insan kendine her zaman acizliğini kapatma fırsatları yaratmaya çalışmıştır, bu yüzden bu konuda en başarılı olan insanlar en iyi ve en kötü insanlardır. Sevgi bu acizliği en güzel şekilde ortaya çıkaran ve gizleyen şeydir, Ortaya çıkarır, çünkü sırf yüreğinizde hissettiğinizi sandığınız/ hissetmeye çalıştığınız şey yüzünden gerçekte istemediğiniz şeyleri yaparsınız. Bunun adı "fedakarlık". Fedakarlık, iyi bir şey ya da kötü bir şeydir, bunu bilemem ama bir acizlik ürünü olduğu ortadadır. Sevgi acizliği nasıl gizler peki? O da çok basit! Sevginin dünyadaki en güzel şeylerden biri olduğunu kabul etmek yeterlidir bunun için, insanın güzelliğini açığa çıkarıyormuş falan. Bu sözler mantıklı gelmiyor değil. Ben de doğruluğunu kabul etmişimdir bu sözlerin. /Doğrudan paragraf yapmak yerine neden bu işareti kullandım bilmiyorum ama artık bir sonuç paragrafı yazma vakti geldiği kanısındayım. İnsanı salak yerine koyarak, neyin ne olduğunu anlatmaya çalışan metaforlara oldum olası kızmışımdır ama bir sonraki paragrafta böyle bir metaforla karşı karşıya kalacaksınız. Yazının bu noktasına kadar gelmişseniz zaten amacıma ulaşmışım demektir.
Doğumunla birlikte ebediyet ağacından bir çiçek olarak koparılıp dünya denen ağzı dar bir vazonun içine hapsolacaksın. Bu vazonun içine ne kadar çok yaşam suyu dolarsa, o kadar canlı bir çiçek olacaksın, ancak unutmamız gereken nokta hiç bir zaman o ebediyet ağacındaki gibi yaşam dolu olmayacaksınız, ha tabi arada bir, bu vazodaki suyu değiştirmek iyidir, ama ki gün gelecek vazo ne kadar suyla dolu olursa olsun, artık o suyun bir değerinin kalmadığını esefle göreceksin, içine çekmek isteyeceksin o suyu, fakat özün kabul etmeyecek , gün geçtikçe solacak, solacak ve solacaksın, en nihayetinde vazodan çıkarılıp bir kenara fırlatılacaksın, fakat korkulacak bir şey yok karışıp ebediyet ağacının topraklarına, yeniden çiçek olarak dallarında hayat bulacaksın.