Dene-me-2
Dene-me-1-2
Size de bazen hayat -ya da yazgı diyelim- bir şekilde bizim dışınızdaki bazı çok ayaklılar tarafından örülmüş bir örümcek ağıymış gibi gelmiyor mu? Bizler o örümcek ağına takılmış, debelenerek bir yerlere gelmeye çalışan ve ne yaparsak yapalım kaderinden kaçamayan örümceklerin ziyafetine sunulan zavallı, pis birer karasineğiz, hani yoksa yürümekte olduğumuz yolu yürüyenin ayakkabılarımız değil, ayaklarımız olduğunu bilsek ve buna gerçekten inansak, bu denli umursamaz, bu denli vurdumduymaz olmazdık hiç bir şeye karşı ve bu kadar hoyratça savurmazdık hiçliğe içinde bulunduğumuz şu anı ve tümden bütün zamanımızı, eğer bilsek -hele bir de gerçekten inansak- yolun sonunun bize mutluluk getireceğine ve emin olsak yolun sonunda bir kazığa bağlı, gözlerin görmediği şu zincirlerimizden kurtulacağımızı, inan olsun bir solukta herkesten evvel biz varırdık o yolun sonuna da var gücümüzle insanları çağırırdık yanımıza, ama biliriz işte yolun sonu da onların, başı da, bulunduğumuz nokta da, yol bütünüyle onların anlayacağınız, ancak bize kendi düşündüklerini, biz düşünüyormuş gibi hissettirirler, sanki yol da tamamıyla bizimmiş, istediğimiz gibi at koşturabileceğimize bizi öylesine inandırırlar ki, bu masala bir süre sonra biz de bütün varlığımızla inanırız (inandırılırız).
Ama biliriz elbet, bu yazılanlar hiç bir şeyi değiştirmez, "Düşünmek değiştirmez hayatı..." Nazım'ın da dediği gibi, biz yine debeleniriz o örümcek ağında çaresiz, elimiz kolumuz o gözlerin görmediği zincirlere vurulmuş...