Block 3D - free website template from templatemo.com

düşüngü hayatın öteki yüzü

hayaller kahyası - hayatın öteki yüzü...

Mrs.X


                      

     MRS. X


          Koskoca bir yaz tatilinden sonra, yine okulun başlama zamanı gelmiş çatmıştı. Mustafa ders kaydını yapmış, rahat bir şekilde yeni dönemin başlamasını bekliyordu. Bu arada da alttan kalan derslerini düşünmüyor değildi. Ama ne zaman bu konuyu düşünse “Nasıl olsa hallederim bir şekilde” diye geçiştiriyordu.
 

Nihayet dersler artık başlıyordu. İlk gün Mustafa erkenden kalkıp, biraz kahvaltı yaptıktan sonra arabasına atlayıp okulun yolunu tuttu. Heyecanlıydı, çünkü yeni bir sene tüm sürprizleriyle onu bekliyordu. Okula vardığında, her zaman yaptığı gibi, arabayı fakültenin karşısındaki boşluk alana park etti ve fakülteye doğru ilerlemeye başladı. Tam o sırada arkadan bir ses duydu: “Selam Mustafa, ne haber kardeşim?” Mustafa sesi tanımıştı, arkasına döndüğünde Serdar’ı gördü. Serdar da ilk günün heyecanıyla erkenden gelmişti okula. Mustafa ile Serdar uzun zamandır görüşememişlerdi, ve birbirlerini görünce kucaklaştılar. Sonra beraberce fakülteye girdiler. İlk olarak ders programına bakmak için yukarı kata yöneldiler. Yolda Mustafa:  “Dostum duydun mu? Yeni gelen yabancı hoca tam 76 yaşındaymış.” dedi gülümseyerek. Serdar bunun üzerine: “Yahu o bunamıştır, nasıl bize ders verecek?” deyince ikisi de kahkahalara boğuldular. Bu sırada asansörün yanına gelmişlerdi ve asansöre binip 2. kata, yani tüm hocaların odalarının bulunduğu idari kata çıktılar. Bir odanın yanından geçerken içeride daha önce görmedikleri bir kadın gördüler. Kadın kısa boylu, etine dolgun ve bembeyaz saçları olan biriydi. Her halinden çok yaşlı olduğu belliydi, elinde bir kitap vardı ve onu inceliyordu. Serdar: “Mustafa, bu kadın sakın yeni gelen hoca olmasın?” diye sordu. Mustafa onaylamak suretiyle kafasını salladı. Tam o sırada kadın kafasını kaldırdı ve kısık bir sesle: “Yes, I am a little bit old, but I’m not a senile. You two, be careful about your talkings.” dedi ve tekrar yavaşça gözlerini aşağı indirerek kitabı okumaya devam etti. Mustafa ile Serdar şok olmuşlardı, ikisi de bu olaya anlam veremiyordu. Nasıl olmuş da duymuştu ikisinin konuşmalarını? Oysa ki Mustafa ile Serdar konuşurken, onlar alt katta, yabancı hoca ise üst katta odasındaydı. Mustafa ile Serdar biraz ilerlediler ve pencere kenarında durdular. Mustafa: “Dostum ben bu kadından tırsmaya başladım. Baksana yaşlı falan ama nasıl duydu konuştuklarımızı bir kat yukarıdan? Üstelik Türkçe konuştuk biz, nasıl anladı?” diye sordu, yüzünde endişeli bir ifade vardı. Serdar: “Aman Mustafa, yaşlı deme. Yine duyar falan başımız belaya girmesin.” diye atıldı hemen. Belli ki Serdar da tırsmıştı bu kadından. Biraz zaman geçince, Mustafa yazmak uzun sürer diye düşünerek ders programının fotoğrafını çekti, ve yavaşça oradan uzaklaştılar. Dışarı çıktıklarında hem dinlenmek, hem de biraz oturup konuşmak için fed cafenin yolunu tuttular.

Cafeden içeri girdiklerinde, orada oturmakta olan Ali, Özhan, Mikail ve Mustafa E. dörtlüsünü gördüler. Hepsi birer çay alıp oturdular, ve uzun zaman görüşmedikleri için sohbet etmeye başladılar. Mustafa ile Serdar biraz önce başlarından geçen tuhaf olayı anlattılar, ama hiçbiri bu garip ve bir o kadar da ilginç olan olaya anlam veremediler. Özhan kendine has tavrıyla: “O kadın kahin falan olmasın bizim oğlan, hani matrix filminde de vardı bir tane!” diye bir soru yöneltti. Mustafa Erdoğan: “Yok lan ne kahini, atmış tutturmuştur işte. Siz de kadını evliya yaptınız başımıza!” diye cevap verdi sırıtarak. Mikail ise tüm yorumları dinledikten sonra: “Olsun, sonumuz iyi olur inşallah.” dedi her zamanki sakin tavrıyla. Ali o sırada keskin bakışıyla bir kız tavlama peşindeydi, ve bu nedenle bu konuda bir yorum yapma fırsatı bulamadı. Mustafa: “Evet, bakalım. Bir şey varsa zaten yakında çıkar kokusu!” diyerek bu konuya son noktayı koydu. Hepsi de çaylarını içip yaklaşmakta olan ders için sınıfa doğru yürüdüler. Ama Mustafa ve Serdar’ın akıllarında garip bir şüphe ve soru işaretleri kalmıştı.

Aradan birkaç hafta geçmişti, ve dersler tüm yoğunluğuyla devam ediyordu. Yabancı hocanın uzmanlık alanı Shakespeare ve eserleri olduğu için bu sene Shakespeare dersini o veriyordu, ve Mustafa geçen sene alttan bıraktığı bu dersi ondan almak zorunda kalmıştı. Bazı dersler esnasında Mustafa, yabancı hocanın bakışlarını ona dikip, baştan aşağı sert bir yüz ifadesiyle onu süzdüğünü yakalıyordu. Mustafa tüm bu olanlardan sonra o hocada garip bir şeyler olduğuna adı gibi emindi, ve ona Mrs. X adını takmıştı.

Bir gün, Mustafa yine bir şey sormak için idari kata çıkmıştı. Tam Mrs. X’in odasının yanından geçiyordu ki içerden bir takım sesler duydu. Kapıya doğru biraz yanaşınca, Mrs. X’in kısık bir sesle telefonda konuştuğunu anladı. Ama konuşmalar biraz tuhaftı, sanki şifreli konuşuyorlardı. Ama Mustafa duyduğu şu birkaç cümle ile şok olmuştu: “Yes, sir. I’ll steal those documents, and I’ll complete my mission no matter what happens. If required, I’ll assassinate anyone who tries to be an obstacle in my way.” Mustafa hayretler içinde telefon konuşmasını sonuna kadar dinledi, ve konuşma bitince sessizce oradan uzaklaşıp binadan dışarı çıktı. Kimsenin olmadığı bir yere gidip oturdu, ve biraz önce şahit olduğu telefon konuşmasını düşündü. Anlamıştı ki Mrs. X bir ajandı ve amaçları uluslar arası gizli anlaşma belgelerini çalıp, Gaziantep Üniversitesi’ni çökertmekti. Ve görünüşe bakılırsa bunun için her şeyi yapmaya hazırlardı. Mustafa o anda yeni gelen hocanın neden bu kadar yaşlı olduğunu anlamıştı, çünkü bu durumda kimse ondan şüphelenmezdi. Zaten gelir gelmez herkesle muhabbeti kurmuş, bu sayede işini kolaylaştırmayı başarmıştı. Mustafa: “Bunu yapmalarına izin veremem, bir şekilde bunu engellemem lazım. Ama artık daha dikkatli olmam gerek.” diye düşündü içinden. Haklıydı, çünkü o andan itibaren Gaziantep Üniversitesi’nin ve belki bazı insanların kaderi onun ellerindeydi.

Biraz yalnız düşündükten sonra, Mustafa hemen Serdar’ı aradı: “Dostum kimseye bir şey söyleme, ve kimseye bir şey belli etme. Hemen Mikail, Özhan, Ali ve Mustafa Erdoğan’ı al ve öğrenci işlerinin karşısındaki çimenlik alana gel.” Serdar daha bir şey diyemeden telefonu kapatmıştı Mustafa. Serdar bu durum karşısında bir an için korkuya kapıldı, ama Mustafa’nın dediklerini hatırlayarak kimseye belli etmemeye çalıştı. Hemen  diğerlerine de Mustafa’nın dediklerini anlattı ve beraber Mustafa’nın telefonda dediği yere gittiler. Oraya geldiklerinde Mustafa tek başına gölgelik bir alanda oturuyordu. Serdar ve diğerleri hemen onun yanına gittiler, ve neler olduğunu, neden onları böyle apar topar buraya çağırdığını sordular. Mustafa biraz önce şahit olduğu o konuşmayı ve neyi planladıklarını onlara da anlattı. Diğerleri önce buna inanmak istemediler, ama sonra Mustafa’nın böyle bir konuda şaka yapmayacağını anladılar. Mustafa: “Bakın arkadaşlar, anlattıklarımın doğru olduğuna şüpheniz olmasın, niyetleri belli. Şu anda bu bilgiyi sadece altımız biliyoruz. Şimdi anladınız mı Serdar’la benim konuşmamı bir kat yukarıdan nasıl duyduğunu? Çünkü her yere dinleme cihazları yerleştirmişler. Şu anda bile bizi burada dinliyor olabilirler, o yüzden çok dikkatli olmalıyız. Şimdi ne yapabiliriz, onu düşünelim.” diye kısa bir açıklama yaptı arkadaşlarına. Hepsinin yüzünde endişeli ve korku dolu bir ifade vardı. Ali: “Hemen polisi arayacayim.” diyerek telefona sarıldı, ama diğerleri Ali’nin bunu yapmasına izin vermediler. Mustafa Erdoğan: “Olum karayip, adamların niyeti bu kadar ciddiyse polise karşı da bir önlem düşünmüşlerdir.” diye çıkıştı. Mikail yine o sakin tavrıyla: “Mustafa haklı, düşüncesizce davranıp her şeyi berbat etmeyelim. Sonumuz iyi olur inşallah!” diyerek Ali’yi uyardı. Özhan da bu konuda Mustafa ve Mikail’e hak verdi. Hep beraber biraz düşündükten sonra, ilk olarak bu konuyu Berrin hocaya bildirmeye karar verdiler. Ne de olsa, Berrin hoca bölüm başkanıydı ve böyle gizli belgelerden haberi olurdu. Bunun üzerine hep beraber kalkıp Berrin hocanın yanına gittiler. Mrs. X odasında yoktu. Bu durum biraz rahatlatmıştı onları, çünkü Mrs. X odasında olsaydı ve onları hep beraber Berrin hocanın odasına girerken görseydi şüphelenebilirdi. Berrin hoca bu altı arkadaşın yüzlerindeki ifadeyi görünce şaşırdı, ve neler olduğunu sordu. Mustafa bir çırpıda olanı biteni anlattı. Berrin hoca önce garip bir şekilde onlara baktı, ve sonra dayanamayıp bir kahkaha patlattı: “Ay hiç güleceğim yoktu çocuklar, yoksa bugün 1 Ekim mi?” diyerek katıla katıla güldü. Tam o sırada içeri Mrs. X girdi, ve birden Mustafa ve diğerleri soğuk terler dökmeye başladılar. Mrs. X, Berrin hocaya onu böyle neşelendiren şeyin ne olduğunu sordu. Berrin hoca: “Oh, they told me that you were an agent, and you would steal the top secret international documents. Is it not so funny?” diyerek gülmeye devam etti. Mrs. X birden irkildi, ama sonra sahte bir tebessüm yayıldı yüzüne ve: “Yes, it’s really funny.” diye karşılık verdi. Sonra Mustafa ve diğerlerine dönerek: “I want to see you about your grades. Can you please come into my room?” diyerek kendi odasına doğru ilerledi. Altı arkadaş çaresiz Mrs. X’in peşinden gitti ve odasına girdiler. Mrs. X, onlar içeri girer girmez kapıyı kapatıp kilitledi, ve çantasından susturucu başlıklı bir tabanca çıkardı. Tam o sırada, Mustafa Erdoğan ‘Ameno’ şarkısını söylemeye başladı. Mrs. X bu durum karşısında şaşkınlığını gizleyememişti, ama diğerleri bu duruma alışık olduğu için pek şaşırmadılar. Özhan: “Bizim oğlan, sırası mı şimdi ameno’yu söylemenin? Kadın hepimizi kurşuna dizecek, sen hala şamata peşindesin yaw.” diyerek korku dolu gözlerle Mustafa Erdoğan’a baktı. Mustafa E: “Lan olum, belki insafa gelir de vazgeçer diye söyledim. Ama vazgeçmeye pek niyeti yok galiba.” diye mırıldandı. Bu sırada, Mustafa ve Serdar pişkin pişkin gülmeye başladı. Bu durum Mrs. X’i daha fazla sinirlendirmiş olmalıydı ki, tabancayı Mustafa’ya doğru tuttu. Tam tetiğe basmak üzereydi ki, odadaki herkes müthiş bir gürültüyle sarsıldı. Birisi Mrs. X’in kilitlediği kapıyı kırmıştı, ve bu Aleksey’den başkası değildi. Mustafa odaya girdikten sonra, çaktırmadan Aleksey’e mesaj atmış ve yardım istemişti. Mrs. X daha ne olduğunu anlamadan, Aleksey’den yediği yumrukla yere serildi. Odadaki herkes sevinç çığlıkları eşliğinde Aleksey’e sarıldılar. Bu sırada okulun güvenliği de oraya gelmişti, ve yarı baygın olan Mrs. X’i kollarından tutup dışarı çıkardılar. Kapının önünde Berrin hoca bekliyordu. Berrin Hoca: “Senin bir ajan olduğunu anlamıştım, ama durumu belli etmedim. Neyse ki çocuklar benden önce davranmışlar!” diyerek güvenliklere onu götürmeleri için işaret yaptı. Evet Mrs. X artık deşifre olmuştu, ve planları da suya düşmüştü. Mustafa ve diğerleri bu durumun haklı gururunu yaşıyorlardı.

Ertesi gün, rektörlük binasında bir tören düzenlendi. Rektör, bu kahramanlıklarından dolayı Mustafa K, Serdar, Mikail, Ali, Özhan, Mustafa E, ve Aleksey’e ayrı ayrı teşekkür edip birer onur madalyası taktı. O anda bu arkadaşların gözlerindeki parıltı görülmeye değerdi…

 

                                                                                                          Mustafa KILIÇ

<<==geri


Bugün 1 ziyaretçi (5 klik) kişi burdaydı!
                image                
Yeni Haberler :

“Her şeyim var şimdi. Bir evim, bir arabam… İşim var ve bol param… Sağlıklıyım ve hâla güzelim. Bir sürü tanıdığım var, bir sürü arkadaşım ve dostçuklarım…

Müziğin sesiyle uyandı , akşamdan kalma bir zihinle bulanık rüyasından uyanmıştı...İçki kadehleri vardı yerlerde. Sonra derin bir nefes aldı yapmak istediği tek şey hayallerinin ritmini duyabilmekti. Uykuya çok düşkün...

Utancından kıpkırmızı olmuş bir surat arıyordu. Evet, çevresinde hali hazırda yeterince çok kırmızı surat vardı; ancak yüzlerinin kızarmış olduğunun çok da farkında değillerdi...

Ay gökte mavimsi bir renk almıştı o gün. En güzel rengi, en güzel hali... Gözlerini hiç kapatmak istemiyordu Kurt, hiç uyumak istemiyordu...

İçinde değerli sandığı bir şeyleri, bir dostluğu kurtarma arzusuyla atıştıran tatlı yağmurun altında küçük adımlarla ilerliyordu.. kafasında türlü türlü düşünceler belli belirsizdi...

Loş sokak lambaların aydınlattığı yolda hızla ilerliyordu. Akşamın en çok bu vaktini severdi; kızıla kesmiş bir gökyüzü, yuvalarına gitmekte olan zavallı kuşların veda cıvıltıları. Nefret ettiği sonbahar ayı olmasına rağmen...

yine döktüm tüm yapraklarımı / bir bir haykırdılar dallarımdan koparken...

bugün binlerce hayal aktı gözlerimden / önce anılarımla kuruladım onları...

Koskoca bir yaz tatilinden sonra, yine okulun başlama zamanı gelmiş çatmıştı. Mustafa ders kaydını yapmış, rahat bir şekilde yeni dönemin başlamasını bekliyordu....

Sıcak, sıkıcı bir yaz günüydü. Odasının penceresinden bakan Serdar, evin bahçesindeki dutun yaprağının bile kıpırdamadığının farkına vardı....

Masafuso yeni yüzüyle artık daha renkli.Çalışmalarımız devam ediyor...

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol